DOLUNAY AKER HAKKINDA


19 Mayıs 2019 Pazar

ŞİİRLER

Bu bölüm Dolunay Aker'in dergilerde yer alan şiirlerinden oluşmaktadır. 

SİSTERİ

Yüzüme sürülsün artık ondan gidenlerin boşluğu
Dökülsün aynamdan yaprak derisini yivlesin zamana
Ben içime kimleri aldım da böyle yıkandı güzüm
Bu gözlerin ömrü söndüğü geceye ait
Bu sızlatan sisteri hangi çarşafın beyazı
Kalbine silindiğim saatler dönüşlerime sabit
Sessizliğim artık bir zilin çalgısına emanet
Ben onunla avunurum, kaybolurum, ‘yokuş yol’a olurum
Yine de kendime dengeli bir hayatım var

Senin sözlerinde binlerin düşüne yakışan bir loşluk 
Bilemedim elinde seveceğim her şeyin elem olduğunu  
Bazen körlüğe, zevksiz bir serçeye söylüyorum
Sen bende durmaya hazır bir sağanak
Ben sende akmaya alışkın bir ırmağım

Kurşun Kalem 34. Sayı, 2015




SINIF İNTİHARI

Kalbim az travmalı caddelerden geçiyor
O zaman insanlar birer bombaydı yüzünde
Hep olacak dağılan bir şeyler
Nar tanesi dudaklarının tılsımıyla büyüyeceğim
Derin yolculuklara hazırlanacak bir kedi
Rüyaları her zaman ıssız
Anlamların içinde yoklanacak

Soyunmak güzel, sarı sıcak bir tanrıya
Oydu şehri karanlıkta boğazlayan
Duyguları içre, kasıkları doğuştan pürüzlü
Alnınaydı ilgim, öpsem devrim kokuyor

Onları düşündükçe, sevişmelerim hayata doğum lekesi
Ellerim kendisini ihbar ediyor
Bir sokak aralığında unutuyorum geçmişimi
Rüzgârını al, git, dağıl bir kadının koynunda

Çünkü her sınav bir sınıf intiharı


Şubat 2014

Amanos Edebiyat, 2.sayı 2014


MEZAR ÖLÜLERİNE MEKTUP

İçime örgülü yollar daha bir eksik daha bir razı gün yüzünden
Huy altında konaklar bu vadesiz tövbe öper beni yazgımdan
Karanlık imanım: sus ve yankılan, mavi bir şelale gibi ak damarlarıma
Artık çıkmaz bir koyda savurduğum küller giderek diker uğultusunu
Çakıl taşlarını duyarım taşra kasabalarının ağzında solgun bir duman tüter
Bu ödülün diyetini önce kuşlar sonra ektiğim çiçekler öder
Kimsesiz bir dağa yeminlidir yelesinde kızgın alevler taşıyan at
Zaman ki esriyen bir nesnedir mezar ölülerinin gamlı mektubunda
Çünkü her ölü gömülüdür gür ormanların saçaklarına
Benim içim tarumar ve yılgın olsa da
Birikir gizli yanıtlarım bir cümle uzak sevişip

Bil ki sevgilim senin bende saklı dediğin bende saklı değildir

Zaman da senin gözlerinde gizil ve yalnız bir öznedir
Büyük yanlışların yataklarında devşirilen çocuklar kime teslim
Kime puslu bir yağmurla koşar sisini akıtır bu ıslak şehre
Saatler fersizken bu ejderha dövmesini etimde kim çözer
Ve alnımda derin bir yarayla açılmışken cevap, kuyumu arayamaz kimse

Kimse çözemez bu tılsımlı soruyu hakikat ekşi bir tatla gezerken eşikte.


Amanos Edebiyat 4. Sayı, 2015


MELEKLER GEÇİDİ

Şu kanatlı çığlıklara bak
Şu şehrin deryasında kaybolan üzüntüye

Dünya kalbinin metafiziğiyle boğuşuyor
Kristal baroklar içinde, yumuşak evliyalar
Gramofon tadında sevişlerimiz
Paris iki ucundan yakılıyor

Ben Tay’ın kararttığıyla büyüdüm
Banliyö akşamları, Paris beni görmedi
Yaktım, dört berisinden tanrıyı
Yakardım dudaklarının hüzzamına
Saçlarından oydum zamanı
Zaman; öfkene işlenen hatıra
Yalnız uğultularımda çoğalan bozgun
Kalbime ihanet, kalbine riyakâr
                                                                                          
Kızamık aşklarıyla avunan boşluğumun


Kuşak Edebiyat 5.sayı, 2014


MAHREM DÜNYA

Dudaklarının serinliği bir şehri ıslatıyor
Ah! Dağılıyor bir beden başka bir bedelin koynunda
Kuyular gittim, içi derinliğine yüzün
Sarıp sarmaladım arık bir kışla gövdemi
Teninin ücralarında ısındım
Kıyılarında gezindim meczup suların
Bilmeden yaşadım ölümün kanatlarında
O dilini yutan kayıkçının minörü
Katmer oldu yaralarıma

Kaçıncı gözünde saklı mahrem dünyan
Kimden doğdun bakire olmaya
Her şarkının ardında bir hançer gizlidir
Kimsizliğinin masumiyetinde bir tanrı olacaksın
Günahlarınla sevapların bir, anla
Şeytan mahcup, âdem ambargo
Dindir, dindir acılarımızı
Ferahlasın göğsünde iki gonca

Papirüs 11.sayı 2014


ATEŞ TÜYÜ

1.

Geçip gittiniz kara bir gövdenin şarkısına
ve ben unuttum eski törenleri
vaftiz kedilerini
anlamın çerçevesini kırdı kuşlarınız
bana kanatları kaldı onların
onların içinden yolsuz bir çöl geçerdi
siz ellerinizi bana akıtın

2.

İçimde mavi bir metal parçalandı
gün irislerinin kıyısı vurdu sesime
sesime ölgün yatakların katranı katlandı durdu
ben ıslak bir zeminde kaydımdı
sesin o zamandır uçsuz
          
3.

Ben geçerdim ıssız aynaların girdabından
bir parça yongayla sarardım nod şehirlerini
şimdi suyun gergefi tenimi aşındırıyor
kanıyor gecemde ateşin tüyü


Şiirsaati 25. Sayı, 2015


ATEŞ KESİĞİ

                         ‘’Ey gönül haresi keder,
                           insan kendinden ne kadar uzağa gider…’’       

                                                                         Şükrü Erbaş   
   
1.

Kendimden önce çok şey yaşandı
bu ağır dünyada
cevherini bozan gümüş akıntıların,
kanlı yaprakların sesinde yüzünü bulması
kendisi kayıp bir güneşin taçlanan
kanatlarına vuran öfkeyi duyumsa
önceleri öyleydi kadının diş kırığı
ve kalbin çatlağına bulandı aşklar

Budandı genç yüreklerin telaşlı bedeni
dağların gövdesine alevlenen
Adem’den sonra kazınan cehennemi
derin bir kedere kapattık ardından

2.

Bütün yolculukların sesine bağlanan
bu kansız taş yuvasına
yıkıntılar arasından geçerek geldimdi
töz ışıklar, kendine sürüklenen imbat
ve otuz dört bıçağın ağır yükü
omzumda çatık şikar melek
apak korkularını dünyanın
tanrının kucağında satıyor

ve çift kanatlı apoletlerin göğsünde
kızaran bir yalnızlığı
soluk kulaçlarıyla kovalayan rüzgara
kaygısıyla emanet ediyor

bilir misin, ey yoksul deri, ey sefil kahraman
çocukların koynuna düşen o ateş kesiği
annelerin kalbinde kambur gerçek
kahin kolların uğultusuna
göz saçaklarıyla inecek

Kuşak Edebiyat, 4.sayı 2014


MELEZ YAĞMUR

Kalbin kasislerine yağmur çizen
bir tanrının bahçesinden geliyorum
etleri yığılan bir mevsimin tenini okşa
bilirsin, melekler önce sevişirdi
oysa ben bakire tayların gölgesinden geliyorum
yolları onlar öğretti
kuşların keşfinde ilerlemeyi
ormanların sesinde yıkanmayı, yıkılmayı adeta
bir armoninin içinde devinen esrik tat
sanki sakil bir yalnızlığın harfleri
boynuna dolanan ölüm terzisi
unutmanın sonsuza yazıldığı yerden geliyorum

Sonsuza alışınca bencilleşen bir yaşamı
zifir nehirlerin gövdesinden ayıran
tabiatın örselenmiş alnından öp beni
belki dönmelerin şehrine uğrarsın cennetten
belki bir şeytandır seni çeviren
belki karnında unutursun geceyi
günahların yazgısıyla deliren ilk insan

Papirüs 10.sayı, 2014

*Şairin ayrıca  İzdiyar adlı kitabında yer alan şiirlerdir. 



Yeni Şiirler

MODERN ŞAŞKINLIK

karanlığa muhtaç ellerimiz
ağzımız bilmece.
saplantı. diksiyon. güzel telaffuz.
insanlığın yıpranma payını.
o da neymiş yahu.
biletler, çekler dururken.
poz, facebook, yeni jenerasyon alfabesi
ayaklanmadan bahsediyor halk.
ovaları dik yürümekten öğreneceklerimiz var.
‘sanatçı boku’ndan daha yararlı bu.
hem türkiye şiiri yararlı şeylerden oluşur.
yararlı şeyler yani meksika. Üç güvercin.
avizeler azizeler kutsal geyikler aynı anda.
karışık karmaşa. Saçları kesmek lazım
kimse tutmadan. İsmet Özel bilemez bunu.
jack daniels içenler de.
olasılık. görüntüyü işgal etmiş.
pound’un beyni yanmış bu arada.
tanrının kusursuzluğu tarihin cilvesi
max jacob’un toplama kamplarında öldüğü.

dolaylı anlatım. Mülteciler oraya giremez.


Yıldız Tozu, 2, 2018

ÇİÇEĞE DÖNMEYEN ZAMAN


Ölümün perdelediği
bu akşam saman saati
biliyor musun,
senin elinde onu göremedim
içinden akıyordu zaman
bir zaman kuşa dönmüş bir zaman
kışı hatırlatan bir zaman
kış gibi insanların doğduğu bir zaman
bak burada adını yazmıyoruz
kusursuz bir yaşam çiçeğe dönmeyen zaman
insan öldürüp bina dikilen zaman
hata yapmaya saygısız bir zaman
kolay cümlelerin yazılmadığı bir zaman
ayakların sınırı geçemediği bir zaman
geçince vurulduğu bir zaman
port bou’da vurulduğu bir zaman
burada bir şiirsellik arama dediğim bir zaman
Sami Baydar okuduğum bir zaman 
Onu her gün görüyorum, siyah bir menekşe gibi duruyor orada
Yüzüne bir insan gibi bakamadığım bir zaman
Şimdi bunları üçe bölseydim şiir olurdu
Şairlerin zararsız olduğu bir zaman

Dostoyevski, yakın arkadaşım
‘Alışkanlık öldürüyor insanları’
burada bitsin bir zaman


Natama, 18-19, 2018


SIFIR

ben paskalya partilerinde istinasız duran adam
çünkü yumurtalar
ışıklı senfoniler
isa’nın avcundan kokladığım gül
reddedilmişlerin şehrinde vakıflı köyü
kabileler arasında anlaşmazlık
kabileler birbirini sevmiyordu
sahabeler yalan söylüyordu
binlerce peygamberin şiir külliyatı
hepsi anlamsız
kapitalizm banknot
coğrafya tersten okunur
tarih tersten

çünkü.

çünkü demek bir süre sonra sıkıyor

Dolunay Aker 

Yeni E, 25, 2018







BELİRLENİMLER

belirlenimler
noktayı ve parantezi yan yana
getirmekte

ses arıyoruz
gelmeyecek

öyle kolay değil

dikkat

boğumlu sıkışık kafalar
dan burayı bulana kadar
gelmiş sınırların ötesine
tabelalardan uzaklardan
buradayım beni görün
diyenlerden

ne çıktıysa ortaya
belki de çöp olacak


Natama, 20, 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Roland Barthes'ın Dostluğu Hepimizin Dostluğu

Yeryüzüne iki kök olarak düşmüş bu iki ismin (Barthes ve Sollers’in) etrafında bazı konuları konuşmak aydınlatıcı olacaktır. Mektup ve iki ‘...