1.
Paris sokaklarında dolaşırken uzun ve otantik bir bina düşünün kimsenin ilgisini çekmeyecek, birçok kişinin önünden geçip gittiği, gündelik yaşamın monotonluğuna terk edilmiş bir bina. Tüketim toplumlarının yaşantıları zaten böyle değil mi? Sınırlı ve sınırlılığın dışına çıkılamayan, çıkıldığında sistemin yok etmeye çalıştığı, bireylerin sıradan dünyaları farklı bir bakış açısının genişliğinden uzak, hayal etmenin boş vakit sayıldığı bir zaman dilimine empoze edilmekte.
Georges Perec’in ‘Yaşam Kullanma Kılavuzu’ bu sınırlılığın içinde nasıl sınırsız bir dünya yaratabileceğimizin ve düzenin yarattığı panoramayı nasıl aşabileceğimizi gösteriyor. Hâlbuki anlatmak istediği bina kusursuz bir şekilde tasarlanmış, birbirinden farklı yapıların iç içe geçtiği, okuyucuyu tekrar başa dönmeye zorlayan ama asla tekrara düşmeyen bir yapboz.
Perec, bu mükemmel ‘düzenli düzensizlik’te apartmanın bütün katlarını, odalarını, odaların içindeki kişileri, kişilerin eşyalarını, eşyaların tarihini ve gizil detaylarını kendi kurgusal örgüsüyle hissettirmeden anlatarak, okuyucuya her şeyin bir geçmişi bir ayrıntısı bir matematiği olduğunu aktarıyor.
2.
Perec’in yaşamına baktığımızda da bu sistematik çabanın neden bu kadar aşıldığını görebiliriz. Çünkü o ikinci dünya savaşının yıkıcılığından payını çokça almış bu yıkım üzerine yaşamını oturtmuş bir yazar. Kişinin kendi iç dünyasını sorgulama arayışı sıradan dünyanın gerçekliğini gözler önüne sererek geçmişine gitmenin bir yolunu bulmakta. Kurgusal metnin kullanım alanı burada devreye girerek yazarın kendi içinde daralttığı sınırları dış mekânda sonsuz bir düzleme yayıyor, yitim duygusu ve etrafında olup bitenlerin artık onu tatmin etmeyişi olağan koşulların değiştirilmesini hatta karıştırılmasını öngörüyor. Ucu bucağı olmayan alanın verdiği özgürlük Perec’in harflerle, sayılarla, şey’lerle ve kendisiyle yüzleşme ama en çok vakti pusuya düşüren hesaplarla savaşma sürecidir. Ulaşmak istediği labirentin dayatmış olduğu sorular ve bu soruların sorunlara dönüşmesi hayatla kıyasıya girişilen bir ‘unutma’ düellosudur. Yani yazar ya o içtenliği yakalamak pahasına kendisine yeni bir metot kurmaya çalışacak ya da zamanın sildiği bir toz olma kaderini herkes gibi paylaşarak sistemin içine eklenecek. Bu yüzden Perec’den uzlaşan bir dil beklemek onun asla yanına yaklaşmak istemediği sıradan bir tavır olur.
3.
Bulanık olanı görünür hale getirmenin vermiş olduğu enerji yazmak ediminin ilk başlangıç evresidir. Donuk bir olay örgüsünün ilerledikçe gizemli karakterlerin maceralarına dönüşmesi, sonra onların hayat hikâyelerinde gezinerek anılara ve çocukluğa göndermeler yapılması, odanın grafiğini görsel şekilde kelimelere yansıtarak orada bulunma duygusunun hissettirilmesi Perec’in geri de kalanı hâlâ aradığının naif ve sinematografik işaretleridir. Ancak bu işaretleri birleştirdiğimizde bir sonuç elde edeceğimiz yanılgısına kapılmak yanlış bir çizelge olur. Perec’in vermek istediği boşluk duygusu yazarın bellek arayışı içindeyken ayrıca iz bırakmanın da izini sürmektedir. Yaşamı ve kurgusal olanı bölümlendirirken sezgi geri plana atılamaz.
Perec’in içsel dünyasından sonra şeylerle olan bağlantısı ayrıca incelenmesi gereken bir konu. Onun dünyasında şeyler bir insan tarihçesi kıvamında yer kaplıyor. Daha geniş bir coğrafya olarak baktığımızda çok doğru bir yönü duyurduğu aşikâr. Bir binanın ayrıntılarıyla başlayıp eşyanın kronolojisini çıkarmak sürekli karşılaştığımız bir olay değil. Eşyanın yani durağan olanın peşinden giderek, eşyaya sahip olanın reçetesini sunmak aslında bu.
4.
Yaşam Kullanma Kılavuzu şifrelenmiş bireyin çıkmazlarını anlatan ona pusulasını gösteren bir kitap. Hafızanın derinlerine inerek dile ve belleğe karşı samimi bir itiraz. Gerçek olgusunu sorgulamamızı sağlayacak gerçek ve kurgu arasında gerilen bir dünya. Perec’i okuduktan sonra yürüdüğünüz yolların, baktığınız evlerin, trafik lambalarının, zaman içinde gelişen her ayrıntının farkına varacaksınız. Zamanı fethetmek bu olsa gerek.
Mühür Dergisi, 59.sayı, 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder