DOLUNAY AKER HAKKINDA


10 Ocak 2022 Pazartesi

Rindistan: Kendine Dönmenin Merkezi

Yakın tarihin bize sunduğu gerçeklere bakarak yaşadığımız coğrafyanın mutluluklar ülkesi olduğu söylenemez. Günümüz şiirinin aktığı yöne bu küçük ama büyük eşdeğerli ayrıntı üzerinden bakarsak yaşamın güzelliğine ve insanın erdemli bir varlık olduğuna, en azından böyle olmaya gayret gösterdiğine inanmak serinletmese de bazı durumları hafifletir. Şiirin bu güzelliğe, erdemli olma durumuna bir anlam yüklediğini onu işler hale getirdiğini varsaymak en hafifinden ucuz bir blöf olur. Sanatın özerk bir bölge olduğunu, şiirin bu özerk bölgeden de uzaklaşarak kendisine özgü bir ada inşa ettiğini unutmamak gerekiyor.

Kerem Bereketoğlu’nun İlk şiir kitabı Rindistan pek göz önünde bulunmayan ama yaptığı işlerle adından söz ettiren Oyun Yayınevi tarafından 2014’de yayımlandı. Rindistan, çok çağrışımlı bir kitap. Metinler arası göndermeler bir yana, şairin bireysel atıflarda bulunduğu okunmalar ya da içselleştirmeler kitabın bütününe yayılarak okuyucuya karanlık bir zemin hazırlıyor. Ancak bu zeminin ürkütücü bir yanı yok. İnsanın kendi gerçekleriyle yüzleşmesi gerektiğini vurgulayan bir altyapıya sahip. Bereketoğlu’nun kitabın ilk şiirine “Sordum. Nedir karanlık?” diye başlaması sadece şiir okuruna değil hayatın kendisine sorulan bir sorudur. Kitabı ilk okuduğumda bu Beckettvari başlangıç beni çok etkilemişti. Şiirlerin bütününe yayılan bu karanlık hava ironiyle beslenerek kendisine yoğun bir anlam alanı açıyor. Sözcüklerin aradığı karşılık buradan tezahür ediyor okura.
Sistemin dayattığı insan tipine karşılık “hayal kurmanın tek erdem” olduğunu söyleyen bir şiir kişisi var karşımızda. Persona, düzenin ona sunduğu kalıplara sığmak, onların vadettiği hayatı yaşamak istemiyor. Çünkü bu yaşamın önceden planlanmış bir yaşam olduğunu düşünüyor. Bu ayrımın bilinciyle hareket eden birey, kendisine yüklediği ağırlığı da yadsımayarak sürdürüyor yaşamını. “Sirkini sırtında taşıyanlara/Azımsanmak ağır gelmez” İlk soruya yani karanlığa dönerek gerçeği bulmaya çalışıyor şair. Gerçeğin içindeki gerçeğe dönmek durumu da diyebiliriz buna. Gündelik hayatın gerçekliğinden ve geçerliliğinden sıyrılan kendi adasını kurmaya çalışan bir gerçek: “Gecenin en karanlık sırrıdır karanlık.”    
Bereketoğlu, Rindistan’da şiirinin neye, hangi yöne doğru gittiğini bilerek hareket ediyor. Kendi durumunu bilmekle kalmayıp, bu bilme durumunu aynı mercekten bakanlara da sunuyor karşılık beklemeden. Hayatın içinde, kurulu düzenin şekillendirdiği yapıdan uzakta, çevresini gözlemleyerek kişiliğini korumaya çalışan şair, etrafında olup bitenlerden sorumlu olduğunun da bilincinde. “Geç Gelen Yaz, Pazar Arabaları ve Puştlar” adlı şiiri bu kopuşu somutlaştırmak açısından güzel bir örnek. “Kitabın sonunda anlarsın benimle aynı kişi olduğunu” derken şair, kopuşu sadece kendisine saklamıyor. Kopmanın gerekliliğini yansıtıyor yol arkadaşlarına. Çünkü şair için eski dost, para tedavülden kalkmıştır.

Modern insanın kabullenme duygusu başka durumları da etkileyerek bütün dünyasına saçılıyor, bunu engellemek için yapılan tercihler kişinin kendi özüne dönmesiyle mümkündür.  
Vazgeçilen şeyler kazanılan gerçeklere tekabül ediyor Rindistan’da. Yine de bir rulet durumundan söz etmiyoruz, Bereketoğlu okları kendisine çeviriyor daha çok. Elindeki olanaklarla düzene kafa tutan şair, o kısıtlılığın içinden bakıyor dünyaya, fakat o dar alan dilde derinleşerek koca bir merkeze dönüşüyor: kendine dönmenin merkezine. “Yeterince ince bir kâğıtla/Sökebilirsin her şeyi yerinden:”
Rindistan’ın şiir örgüsünü etkileyen bir başka kaynak da tarih. Şairin gezdiği, gördüğü, duyduğu yerlerin onda bıraktığı etkiler. Kendisinden önce gidenlerin baktıkları yerlere farklı açılardan bakma durumu. Yaşadığımız şehrin, coğrafyanın, kültürün üzerimizdeki etkisini göz ardı edemeyiz. Biz istesek de istemesek de bazen güzel anları tetikleyici bazen de yıkıcı durumlara sebep olabilir nefes aldığımız yerler. 
Hafızanın insanda yarattığı yük, hiçbir ağırlıkla eş değer değil ve insan sürekli o yükün peşinde, kendi sınırını arıyor. Sınırı ararken yapılan sınır ihlalleri, o muğlak geçiş, şiirin sonsuz varlığıyla devam edecek.  Yoğun yaşanan bu insani durumları sözcüklerin kendi dünyasından ayrı tutamayız. Şairin sözcüklerin dünyasına hesapçı bir yaklaşımla bakmaması, onları özenli ve titiz kullanmasına sebep olmuştur. Duru bir dille anlatıyor derdini Bereketoğlu. Bu anlatım imgenin tahribat gücünü azaltıyor. İmgenin azalması bir eksiklik olarak algılanabilir, tam tersi bir duraktan bahsediyorum oysa. Yerinde ve doğru zamanda kullanılan, bütünü önemseyen imgedir şiiri ayakta tutan.  Rindistan’ın bu tarz şiirlerden oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Son olarak Oyun Yayınevi’nin kıymetli çalışmaları hakkında birkaç söz söylemek isterim. Edebiyat camiasında yayınevleri her geçen gün biraz daha ticarileşmeye doğru giderken edebiyata kendi çabalarıyla sağlam yapıtlar kazandırmaya çalışan küçük çaplı minimal yayınevleri, kıyıda köşede görünür gibi olsa da işin öyle olmadığı aşikâr. Oyun Yayınevi bu perspektifle hareket eden yayınevlerinden. Şiire verdikleri emeği, ısrarcı duruşlarını yürekten kutluyor ve destekliyorum.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Roland Barthes'ın Dostluğu Hepimizin Dostluğu

Yeryüzüne iki kök olarak düşmüş bu iki ismin (Barthes ve Sollers’in) etrafında bazı konuları konuşmak aydınlatıcı olacaktır. Mektup ve iki ‘...