1.
Bazı dönemlerde "şair ismi" şiirin önüne geçmiştir. Şairin belli okumalardan geçerek şiirini dergilerde tartması beklenirken şair, güncelin ardına düşerek gününü kurtarmış, geleceğin onda yarattığı imgeyi bulmak yerine, verili olanın olanaklarıyla yetinmiştir. Bunun sonucu olarak o şairler ya kendi şiir ortamını yaratmış ve kümelenmiş ya da bir başka kümelenmenin içinde yer alarak merkezde olanın ismine övgüler yağdırmış, gene bir tepki alamadıysa bu sefer önüne gelene saldırmaya başlamıştır.
2.
Genç şair için merkezde "olmamanın" avantajları mevcut.
Bunu değerlendirmenin yolu ise şairin duruşundan, pratiğinden, bilincinden geçiyor. Bu kuşatmayı aşmanın nirengi noktası, okumak... Günümüz genç şairinin yeteri kadar okuduğu söylenemez. Hâlbuki şiir sadece yazmakla bitmiyor. Onun diğer şairlerden ayrılan özelliklerinin de olması gerek. Kimsenin kimseyi okumadığı bir dönemde bunu söylemek elbette hoş karşılanmaz. Ancak hakikat budur. İyi bir okur olmadan iyi bir şairde olunamaz. Genç şairin tek derdi kendi şiiriyle olmalı. Şiirinin alanlarını genişletmeli, bir hedef tahtasına odaklanmaktan ziyade, şiirin onda yaratacağı duyguyu sahiplenerek başkalarının değil kendisinin aynası olma uğraşını içine işlemelidir.
3.
Bu olanakları değerlendirmeye çalışan, adı "genç" olan şair, bir tanımlama altında izlenmeyi sevmiyor. Çünkü onun okuduğu ustalardan, geçmiş arşivlerini karıştırdığı dergilerden, poetik metinlerden öğrendiği ve tattığı arzu bu değil. Ülke iktidarının verdiği bunalım, dayattığı kurallar, hayatına müdahale ettiği insanların çığlıkları zaten genç şairin omurgasında. Samimiyetin çürüdüğü deltaya birde "şiir ortamı"nın eklenmesi, genç şairin itirazını meşru hâle getiriyor.
4.
‘’Benim derdim ateşten bir alev çalıp kaçmak ve kendi ateşimi( belki de çaldırıncaya kadar) muhafaza etmek.’’ İşte genç şairin edinmesi gereken kaygı bu olmalı... Bir yere bağlanmanın vereceği mutlak iktidar kaygısını taşımak yerine, şiirin ateşini körükleyen genç şair, hem kendi olmanın erincini yaşayacak hem de şiire yeni bir soluk getirecektir. Bunu yapmasının yolu da içi boş tartışmalardan, koalisyonlardan uzak durarak adının değil şiirinin konuşulmasına öncelik vermesi.
5.
Sürekli değişim halinde olan şiirin, hayatın sunduğu kabı hemen kabul etmesi beklenemez. Sadece şair değil, genel olarak yaşam havzasında toyluk evresini atmayan varlıklar yıpranmaya mahkûmdur. Toyluk evresini attıktan sonra sorgulama süreci şairin geçmişi reddetmeyen, ama ondan öğrendikleriyle geleceği inşa eden bir tutuma yönelir. Eleştirisel bakış açısı hakikati görmemezlik değil hakikati sorgulayarak doğruya erişmektir.
6.
Günümüz koşullarında genç şaire bu imkânın verildiğini düşünmüyorum. Verilseydi bu soruşturmayı yapmazdık. Bırakalım dinlenilmeyi, düşünme payının bile hiçe sayıldığı bir ortamda, "her şeyi en iyi ben bilirim." algısının dolaştığı yerde samimi bir şiirin yazıldığından söz etmek sistemin bir parçası olmayı kabullenmek anlamına gelir. Kendi kabuğuna çekilen, uslu uslu şiirini yazan "hayır" demenin ne olduğunu o mahzende çoktan unutan "olgun" şairlere sesleniyorum: Yazdığımız şiir, hayatı toz pembe görmek isteyen zihniyetlere karşı hayatın içinden geçerek rengini belli eden karaşın bir şiirdir.
7.
Şiir bir donanım meselesidir. Bilgi vermek için şiir yazılmaz ama şiir yazmak için bilgili olmak gerekir. Donanımının gücüne güven ve yüreğinin sesini dinle genç kardeşim. Rengini belli et!
Amanos Edebiyat 3. Sayı, 2015
*Bu yazı Dolunay Aker'in editörlüğünü yaptığı 'Genç, Şair ve İtiraz' dosyası için yazılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder